Evlilik her gencin hayali. Ancak evlilik öncesi süreç pek de hayal edilen gibi olmuyor. İşin içine aileler, rekabet, örf ve âdetler girince pek çok çift ayrılma noktasına gelebiliyor. Düğün psikolojisi çiftleri nasıl etkiliyor?
Evlilik iki kişilik midir?
Yuva kurma arefesindeki çiftlerin üstüne kâbus gibi çöker, “Yalnızca siz evlenmiyorsunuz, eşinizin ailesiyle de evleniyorsunuz.” cümlesi. Gelin ve damat bir yandan hazırlıkların maddî-manevî stresiyle kurdeşen dökerken, bir yandan da hem kendi hem nişanlısının ailesini memnun etmeye çalışır. Çoğu zaman pek de başarılı olamaz. Zira ne yapsa hep konuşacak birileri bulunur. Anne, baba, kayınvalide, kayınpeder, hala, dayı, teyzeler, bu da yetmezmiş gibi uzak akrabalar…
Kendi aranızda beş dakikada halledeceğiniz küçücük meseleler büyür büyür çığa dönüşür. Nihayetinde herkesin dediğini yapmaya çalışırken bir bakmışsınız kendiniz dahil kimse memnun değil. Nişan alışverişinde nişan atmalar, kına gecesinde birbirine giren dünürler, isteme esnasında iki tarafın da farzmış gibi sarıldığı âdetler nedeniyle gerginlikler, düğün günü takı töreni sürtüşmeleri… Siz de bunlardan birini ya da birkaçını yaşadıysanız uzman psikolojik danışman Aykut Bora’nın evlilik ve aile danışmanı eşi Betül Bora’nın yardımıyla yazdığı, ‘Tuzlu Kahve, Çiftetelli, Gerdek’ kitabında kendinizden çok şey bulacaksınız.
Aa, dul musun sen ayol!
Yaşadığınız evlilik öncesi süreçte bir nevi atasözü haline gelen, kalıplaşmış şu cümleyi her meselede duymanız an meselesi: “Aa, dul musun sen ayol!” Kına gecesi yapmama lüksünüz yoktur, düğün mutlaka olmalı, organizatörlere doğmamış evlatlarınızın rızkını bayılmalısınız, nişan mümkün olduğunca kalabalık olmalı, öyle aile arasında yemekle olmaz. Biri sade bir gelinlik mi dedi? Tüm bunlara otomatiğe bağlamış hısım-akraba tepkisi: “Dul musun ayol?” Şimdi sakin olun ve evlilik öncesi süreci gönlünüzce geçirme hayalinizi yavaşça yere bırakın zira bu çoğumuz için pek mümkün değil.
Aykut Bora, kimi zaman ebeveynler çocukların istekleri karşısında anlayışlı olsalar da toplum baskısı, ‘Elalem ne der?’ kaygısıyla âdet ve gelenekleri yerine getirmek konusunda gençler üzerinde baskı kurabildiğini söylüyor. Bu konuda yapılacak en büyük hata gençlerin kendi ailesi yahut karşı tarafın ailesiyle didişmeye başlaması. Zira bu didişmeler sonucu iş, iki taraf için de inada binebiliyor. “Çiftler bu konuda bencil olmamalı. Bu, onların olduğu kadar anne-babaların da süreci.” diyor Bora. Gençlerin gerginliği ailelere de yansıyabiliyor, bu durum da dünür tarafıyla aranın açılmasına sebebiyet verebiliyor. İnatlaşmak yerine neyi, neden istediğini yahut istemediğini makul gerekçelerle anlatmak en sağlıklısı.
Her şey mükemmel olmak zorunda mı?
Çikolata-çiçekti, tuzlu kahveydi, kına gecesiydi bunlar yine masum âdetler. Öyle gelenekler var ki sıkı sıkıya sarıldığımız, yerine getirmezsek ölecekmişiz gibi… İlla ki şu kadar altın yapılacak, bunlar alınacak, düğün en lüks yerde yapılacak, takılar erkek -ya da kız- tarafında kalacak, ev anneye ya da kayınvalideye yakın olacak vs… Gençler istemese de ailelerin hırsları devreye girebiliyor. Nişan alışverişinde nişan atma, takı töreninde düğünü terk etme gibi yüzlerce hikâye dinlemişizdir şimdiye dek. Bu sorunları çözmek için Aykut Bora’nın hem gençlere hem de ailelere tavsiyeleri var.
Aileler sürecin tek sahibi gibi değil, çocukların maddî-manevî destekçileri olduklarını unutmamalı. Gençlerse kendilerini çok zor duruma sokmayacaksa ailelerini ve karşı tarafın ailesini kırmamaya özen göstermeli. Hele bir de benim ailem-senin ailen rekabetine girilirse durum evliliğinizi de etkileyecek bir kâbusa dönüşebilir. “Evlilik öncesi gelin prenses, damat prens moduna sokuluyor. Birdenbire aynı evin içine girip gerçeklerle yüzleşince ‘evlilik sonrası depresyonu’ görülmesi çok karşılaştığımız bir durum.
Bir de buna önceden karşı tarafın ailesiyle yaşanan gerginlikler eklenirse işler hepten karışabilir.” diyor Bora. Yapılması gereken her şeyin mükemmel olmasını sağlamak değil. Bunun yalnızca evliliğe hazırlık süreci yani gelip geçici olduğunu göz önünde bulundurup ona göre davranmak ve ailelere de bunu anlatmak.
Evlilik danışmanları kavga etmez mi?
Çoğumuzun kafasında şöyle bir algı var: Evlilik danışmanları hiç kavga etmez, mükemmel bir karı-koca ilişkileri vardır. Uzman psikolojik danışman Aykut Bora ve evlilik ve aile danışmanı eşi Betül Bora, bu görüşe karşı çıkarak bunun bir dişçinin dişlerinin hiç çürümeyeceğine inanmak gibi mantıksız olduğunu söylüyor. Onlar da zaman zaman kavga ediyor. Hatta seslerin yükselmesi dahi normal, mükemmel çift olmak için kasarak her şeyi birlikte yapmak zorunda da değilsiniz.
Evlilik öncesi süreçteki sürtüşmelere gelince, kitapta anlattıkları gibi âdetler yüzünden ters düştükleri de olmuş zaman zaman. Aykut Bey, tuzlu kahve olayını mantığı pek almasa da kabul etmiş, Betül Hanım da buna karşılık bir yudum aldıktan sonra müstakbel eşinin kahvesini yenilemeye razı olmuş. Yine Aykut Bey, nişan alışverişinde alınan ve Türk filminde kötü adam rolü oynamıyorsanız muhtemelen asla giyilmeyecek olan saten robdöşambr takımına itiraz edecek olmuş ancak bu itiraz annesi ve kayınvalidesi tarafından geri püskürtülmüş.
Betül Hanım’a gelince, “Sosyoloji eğitimi almış biri olarak, gelinliğe takılan kırmızı kuşağın kadınları aşağıladığını düşünüyorum, bu yüzden de takmak istemedim. Ancak ailem etraftan bu konuda bir laf duyarsa üzülecekti. Ben de çözüm olarak kırmızı kuşağı evden çıkarken takmayı kabul ettim. Kapıdan çıkınca hemen çıkarttım.” diyor. Bu ufak tefek sorunlar dışında ‘yüzük atma’ boyutuna hiç gelmemelerini ise aileleri ve birbirlerine karşı anlayışlı davranmayı ve genellikle uzlaşma yoluna gitmeyi seçmelerine bağlıyorlar.