Bu Ramazan çok hepimiz için çok üzücü geçiyor. Hep derler ya nerde o eski Ramazanlar diye. Galiba bu tanıma en çok uyan Ramazan için söylenecek. Camide cemaatle teravih namazı kılamıyoruz, komşularla birlikte iftar edemiyoruz, iftar çadırları yasak. Niyazi Cebeci o eski ramazanları yazdı.
Nerde O Eski Ramazanlar
Çocukluğum ve gençliğimizin ramazanı ile şimdiki ramazan arasında o kadar çok fark varki. Yıllar geçtikçe, bunu her yıl artarak, bariz bir şekilde daha çok anlıyorsun.
Ramazan ayı gelince, evlerimizde bizi tatlı bir telaş alırdı. Komşular, akrabalar yardımlaşma ile yufkalar açılır, çörek yapılırdı. Kara ateşin üzerine koyulan sac üzerinde pişirilip, ramazan boyunca yenilirdi.
Köyde akşama doğru iftar yaklaşırken köyün kaynak suyundan su dolduruyorduk.
Çarşıda veya köyde caminin minaresinin ışıkları akşam yanacak diye beklerdik. İftarı ona göre yapardık. Ramazan topunun patlaması ayrı bir heyecan verirdi. Bizim oralarda ramazan ayında büyük çanak güveç yapmak âdet hâline gelmiştir. Malzemeleri hazırlanıp, çarşıda fırınlarda pişirildiği zaman tadına doyum olmazdı. Balık tepsisi yemeği o kadar güzel lezzetli olurdu ki, vazgeçilmez damak tadımızdı.
Üç beş arkadaş biraraya gelir, beraber iftar yaparlardı. Esnaflar kendi aralarında iftar ederlerdi. Çay ocakları iftar için en tercih edilen yerlerdi.
İftardan sonra teravih namazına kadar, mis gibi kokan çay içme faslı olurdu. Çarşı merkezinde duranlar, sahura kadar çay ocaklarında arkadaşları ile sohbet ederlerdi.
Köyde duranlar teravih namazını kıldıktan sonra, üç beş arkadaş sohbet ederek, yürüme evlerine giderlerdi. Köydeki çocuklar gece ayışığında komşuların kapısını çalar mani söylerlerdi. Zeytinyağı teneke kutusunun üzerine çubukla vurarak ritm tutarlardı. Bu yöresel tömbelek adını verdiğimiz oyunumuzdu. Komşular kapıyı açar, şeker verirdi, şeker yoksa meyvelerden ikram ederlerdi.
Terhavi namazında küçük çocuklar arka safta olurlardı. Çocukluk bu ya, arada sırada kıkır kıkır gülenler olurdu. Sesi çok çıkarsa utanır, sıkılır yüzünü saklamaya çalışırdı.
Bayramlarda annelerimiz fırın darısı unundan irmik helva yaparlardı.
Bayramlaşma için gelen misafirlere ikram edilirdi.
Çocukluğumuzda hemen hemen her evde, bir iki inek beslenirdi. Sütü ile bayramlarda sütĺaç yapılırdı. Gelen misafirlere ikram edilirdi. Bayramlarda akrabalar, komşular mutlaka biribirini bayramlaşma için ziyaret ederlerdi. Misafirperverlik içten çok samimiydi. Şeker kutuları hediye etmek, kolonya, lokum götürmek büyük bir hevesle yapılırdı.
Arefe günü mutlaka aile mezarlıkları temizlenirdi. Bayramlarda mezarlıklar ziyaret edilir, dualar okunurdu.
Bayramlaşma heyecanı inanılmaz güzellikte olurdu. En güzel elbisemizi giyerek, bayram namazına gelirdik. Bayramlaşma camide başlar, bütün insanlar çarşıda ne kadar dükkan varsa girerek, esnaflarla bayramlaşma yaparlardı. Esnaflar gelenleri ayakta karşılar, şeker ve kolonya ikram ederlerdi.
Bu yıl ramazan ayına çok hüzünlü girdik. Biz eski RAMAZANI ararken, koronavirüs badiresi yüzünden, bu ramazanda teravih yok, iftar çadırı yok, komşuda iftar açmak yok, ramazan eğlenceleri yok. Asıl bu ramazanda, nerde o eski ramazanlar diyeceğim diye çok üzülüyorum.
Inşaallah bu kötü günleri ülkemiz en kısa zamanda atlatır, güzel günlere sağlıklı bir şekilde kavuşur, birbirimizle yine buluşur, hasbihal ederiz.
Sağlıklı, hayırlı ramazanlar diliyorum.
Niyazi CEBECİ